- tıkanmış
- adj. jammed, stuffy, stuffed, choked, jammed with, engorged, foul* * *stoppered (adj.)
Turkish-English dictionary. 2013.
Turkish-English dictionary. 2013.
açmak — i, ar 1) Bir şeyi kapalı durumdan açık duruma getirmek Kapıyı açan hizmetçi benim kadın olduğumu anlamadı. S. F. Abasıyanık 2) Bir şeyin kapağını veya örtüsünü kaldırmak Örtüyü açmaya mecburum. R. H. Karay 3) Engeli kaldırmak Karla kapanan yolu… … Çağatay Osmanlı Sözlük
baypas ameliyatı — is., tıp Kalpte tıkanmış bir damarın beslediği bölgeye kan akışını sağlamak üzere yapılan damar ekleme ameliyatı … Çağatay Osmanlı Sözlük
damar aktarma — is., tıp Vücudun bir yerinden alınan damarı tıkanmış damarın yerine koymak suretiyle yapılan tedavi, baypas … Çağatay Osmanlı Sözlük
emzik — is., ği 1) Süt çocuklarını oyalamak için ağızlarına verilen kauçuk meme Parkta daldılar dedikoduya / Dün kaldıkları yerden devam ettiler / Yavrular da birbirlerine / Emziklerini ikram ettiler. A. N. Asya 2) Beslemek için süt çocuklarına meme… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kalınlaşmak — nsz Kalın duruma gelmek Ses Sevim in sesi fakat kalınlaşmış, tıkanmış, yabancılaşmış bir ses. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
kesilmek — nsz 1) Kesme işi yapılmak 2) Bitkin duruma gelmek, gücü, takati kalmamak, çok yorulmak Sonunda elleri, ayakları yorgunluktan kesilerek uzanıyorlardı yattıkları hasırlara. N. Cumalı 3) Gibi olmak, benzemek, dönmek Senelerden beri hizmetçinin,… … Çağatay Osmanlı Sözlük
tıkalı — sf. Kapanmış, herhangi bir şeyin geçmesine imkân vermeyen, tıkanmış Birleşik Sözler kulağı tıkalı … Çağatay Osmanlı Sözlük
tıkanık — sf., ğı Tıkanmış olan Her adımın bir merdiven basamağındaki boğuk ve tıkanık gürültüsü kulağında sonu gelmeyen bir akisle uzuyordu. P. Safa … Çağatay Osmanlı Sözlük
tıkanmak — nsz 1) Tıkama işine konu olmak Lavabo tıkandı. 2) İştahı kalmayıp yemek yiyememek 3) Soluk alamamak, soluğu kesilmek Hâlâ tıkanmış, boğulmuş gibi kesik kesik nefes alan Lale ye bir kere daha baktı. Ö. Seyfettin … Çağatay Osmanlı Sözlük
yabancılaşmak — nsz 1) Tanımaz, bilmez duruma gelmek, yabancı olmak, bigâne düşmek 2) Alışamamak, yadırgamak, yabancılık çekmek Ses Sevim in sesi fakat kalınlaşmış, tıkanmış, yabancılaşmış bir ses. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
yüreği boğazına tıkanmak — sıkılmak, üzülmek, dertlenmek Yüreğim boğazıma tıkanmış bir hâlde, bu basit, bu aşağılık konuşmaları dinliyorum. Y. K. Karaosmanoğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük